Kur’an’ı, Kur’ân’ın gösterdiği yolla hikmete ulaşma yöntemi sahabeden sonra unutulduğu için tefsirlerde Bakara 196. âyetin أَ” َ َة َر ْم ُع ْلاَو ّج َح ْلا ْاوُّم ِت ل ِل “ ّbölümü açıklanamamıştır. Kitap ile Sünnet arasındaki bütünlüğün görülememesi, dini anlama ve uygulamada ardı arkası kesilmez yanlışlara ve sıkıntılara sebep olmuştur. Sünnetin, vahy-i gayri metluv sayılması, Kitap ile Sünnetin iki ayrı kaynak kabul edilmesi ve Sünnetin Kitap ةيضاق ةنسل) hâkim üzerine bu görülmesi) باتكلا ىلع yanlışların en önemlilerindendir.Nebî’nin Çıkardığı Hikmeti İle İnsanların Çıkardığı Hikmetin FarkıBedir savaşı ile ilgili âyetlerde görüldüğü gibi Nebimizin verdiği hükümlerin doğruluğu Allah tarafından denetlenmekte, yanlış bir şey olursa ayetle müdahale edilmektedir. Öyleyse onun koyduğu ve Allah’ın müdahale etmediği sabit olan hükümlerin tamamı hikmettir; müslümanlar onlara uymak zorundadırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:“Hayır! Rabbine yemin olsun ki bunlar inanıp güvenmezler. Ama aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapar, sonra verdiğin kararı, içlerinde bir sıkıntı duymadan kabul eder ve tam olarak teslim olurlarsa o başka.” (Nisa 4/65)Müslümanlarda böyle bir denetim olmadığı için müslümanların verdikleri hükümlerin Kitap ve Sünnet açısından denetime tabi tutulması gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ey inanıp güvenenler, Allah’a itaat edin, bu Elçi’nin getirdiği kitaba itaat edin ve sizden olan yetki sahiplerine de. Eğer (o yetkililerle) bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu, Allah’a ve Elçisine götürün. Allah’a ve ahiret gününe inanıp güveniyorsanız böyle yaparsınız. Böylesi hayırlı olur ve çok güzel sonuç verir.” (Nisa 4/59) Demek ki, müslümanların yönetimle olan ihtilaflarını Kur’ân ve Sünnete göre karara bağlayan yetkili kurumların oluşması bu âyetin gereğidir. Ama tarihimizde böyle bir kurumun varlığını henüz bilmiyoruz. Sonuç olarak müslümanların, her şeyi yeni baştan ele alma mecburiyetleri vardır.[1] Ayetlerdeki sıralama şöyledir: “İbrahim, İshak, Yakub, Dâvûd, Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa, Harun, Nuh, Zekeriya, Yahya, İsa, İlyas, İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut. (aleyhimusselâm).[2] Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî (il.310 h.), Tarih’ul-Umem ve v’el-Mülûk (Tarih’ut-Taberî) Beyrut 1407, c. I s. 187, ez-Zemahşerî (467-538 h.), el-Keşşâf, el-a’lâ Suresinin tefsiri. [3]- Kişi kendi durumunu Allah’ın kitabıyla karşılaştırmazsa sapık olduğunu anlayamaz. Bunu anlayanlardan kimi yolunu düzeltir, kimi de bile bile sapıklık içinde kalır. Bu da kendine kitap ve nebî gönderilen toplumlarda ayrılıklara sebep olur. [4] Ayetteki نم ءاشي = men yeşâ’ya “gereği gibi çalışma” anlamını verdik. Çünkü ءاش” şeyi yaptı” demektir. Her eylem ve her varlık şey kelimesinin kapsamına girer ve her şey bir kanun ve kurala göre oluşur. İyiliğin kuralları olduğu gibi kötülüğün de kuralları vardır. Namaz kılmak için onun kurallarına uymak gerekir. Hırsızlık yapmanın da kuralları vardır. Allah namazı emretmiş, hırsızlığı haram kılmıştır. İyinin ve kötünün ölçülerini koyan, bunlardan birini yapmak isteyen için gerekli şart ve imkânları yaratan Allah’tır. Bu sebepleءاش fiili insan için kullanılırsa anlamı “ölçülere uygun davrandı” olur. İyiyi veya kötüyü, ayrı bir varlık olarak ortaya çıkaran Allah olduğu için faili Allah olan ءاش fiilinin anlamı; “şeyi veya şeyin ölçüsünü var etti” olur. Allah Teâlâ, “Bir şeyi var etmek istediğinde sadece “ol” der; sonra o şey oluşur.” (Yasin 36/82) Bu sebeple faili Allah olan ءاش fiili, o konuda Allah’ın ol emrinin çıktığını gösterir. Artık o şey mutlaka olur. [5] اليلق kelimesinin iki kök anlamı vardır; biri, azlık diğeri de istikrarsızlık, bir yerde kalamama, yerinden olmadır. Bir yerde sürekli durmayan .denir ل ُج ّرلا َلقل َق َت için kişi (Ahmed b. Faris b. Zekeriya elKazvînî, er-Razî (öl. 395 h.) Mucemu mekâyîs’il-luğa, Tahkik, Abdusselam Muhammed Harun, 1399/1979; c. V, s. 3.) [6] Hikmet ُ َم ْك ِحلا) ة ,(hüküm (مكح (kökünden mastar-ı nev’dir; hükmün doğru olanı anlamındadır. [7] Mütercim Asım, Kamus ربحmd. [8] Alak (قلع ,(alaka’nın çoğuludur. Alaka ةقلع ;(döllendikten sonra rahim cidarına yapışan يأ ،ناكملاب ّب َلأ [9.[yumurtadır ماقأ هب زلوِهم .İsmail b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh, Tahkik Ahmed Abdulgafur Attar,
|