The document has moved here.
|
|||
![]() |
İçine doğmak | ||
Miraç Uzundal | |||
Bir sene daha geçti gitti. Yeni umutlar ve hayallerle karşıladık gelen yılı. Peki, ne oldu? Hayalleri, dilekleri bilemem ama gerçekler yeni yılda da yüzümüze tokat gibi çarpmaya devam etti. Kadınlar için gelenin gidenden hiçbir farkı olmadı maalesef. Yine, yine ve yine gözümüzü yeni kadın katledilişlerine, vahşetlere, insanlıktan nasibi alınmamış suçlara açtık.
Anlaşılan adalet bu sene de buralara pek uğramayacak. Her şeye rağmen hayata tutunmaya çalışan, yaşamak isteyen, özgürlüklerini ya da haklarını arayan kadınlar yine savaşlarında tek başlarına mücadele edecekler. Tabi sağ kalmayı başarabilirlerse. Zaten hali hazırda olan adalet algısı bile arzulanandan o kadar farklı ki. “Adalet yerini bulsun” dediğimizde direkt akıllara suçlu hak ettiği cezayı alsın olgusu geliyor artık. Evet, alsın. Daha doğrusu alabilsin! Lakin asıl adalet katilleri cezalandırmadan önce maktullerin, maktul olmasını engellemek değil mi? Gerçek adalet, eşit can, mal ve hak güvenliği ile yaşayabilmek değil mi? Bir can gittikten sonra gelen adalet gerçekten adalet mi? Kaldı ki o da gelirse.
İyi hali, pişmanlığı, tahrik bahanelerini geçtim pandemi şartlarını bile öne sürüp cezaları azaltıp azaltıp, sonrada topluma geri salmıyor muyuz zaten? Suçun yanına kar kalmasını geçtim, ruhsal ve zihinsel olarak toplumda yeri olmayan, yaptığı dışında yapacakları da göz önüne alınması gereken kaç kişi yeniden aramıza bırakılmıştır kim bilir. Kurbanları korumayı başarmayı geçtim, aynı yere defalarca yeniden yıldırım düşmesini engelleyebilirsek o bile bir başarı artık.
Adalet, eşitlik istendiğinde bunun yaşam hakkıyla ve hayatı idame ettirme koşullarıyla ilgili olduğunu bir türlü kavrayamayan kesimin kadın ve erkeğin eşitlenemeyeceği alanlarla ilgili pek çok aforizması var her daim. Sanki biz fiziksel ya da mental bir eşitlikten bahsediyormuşuz gibi. Yaradılışların farklı olması değil ki sorun, asıl sorun bu farklılıkların yaşam koşullarına yansıyan halleri. Yoksa hayata eşit başlamadığımız zaten gün gibi ortada.
Erkekler hayatları boyunca girdikleri çoğu kavgayı kendilerine, şartlarına, boyuna posuna, güçlerinin yettiklerine göre seçerken, kadınlar zaten daha en başından kavganın içine doğuyorlar. Kendilerini bilmeye başladıkları andan itibaren bir var olma, hayata tutunma, ayakta kalma savaşının içerisine atıyorlar. Yaşamaya buradan başlıyorlar
Bu mücadelede şartları daha da zorlaştırmak niye? Kadınlara, çocuklara hatta artık hayvanlara bile beslenen bu öfke, kin, nefret neden? Ne zaman dur denilecek bu vahşetlere? Bir şeyleri görmek, anlamak, değiştirmek için yeterince kayıp vermedik mi hala? Kesinlikle verdik! Ve bir yerlerden başlamak zorundayız artık. En azından kendi kafamızda ki eşitlik algısını gözden geçirerekbile kendimizi için güzel bir adım atabiliriz. Çünkü bu gerçekten bir takım oyunu. Ve kadınların bu var olma savaşında erkelerin desteğine de ihtiyaçları var. Bir kez gelebildiğimiz bu hayatı, hakkıyla yaşamak dururken ne kendimiz ne de bir başkası için zorlaştırmayalım artık. |
|||
Etiketler: İçine, doğmak, |
|